DÜĞÜN ADETLERİ:
İlçemizde evlenme yaşı önceleri erkeklerde 17- 18, kızlarda 14-15 idi. Erkek çocuklar aileye yeni bir yardımcı gelsin diye erkenden evlendirilirdi. Zamanla bu gelenek değişti. Askerden gelmeyince, işini bulmayınca, eş aramak kimsenin aklına gelmiyor. Bu da erkeklerde evlenme yaşını 25 - 30 lara yükseltiyor. Kızlar ise çalışma hayatına atıldıkları ve eğitim öğretime devam ettiklerinden eskiye oranla daha ileri yaşlarda evleniyorlar.
Dünürlüğe gidilip gençlerin evlenmesine karar verildikten sonra "mendil alma günü" tespit edilir. Kız tarafı uygun olduğu bir akşam , bu genellikle cuma veya pazar akşamı olur, mendil almaya gelin diye haber gönderir. O akşam oğlan tarafı, yakın akrabalar ve konu komşu ile birlikte kız evine gider. Yemek verilir, söz yüzükleri takılır. Damadınki ipek olmak üzere birkaç düzine mendil verilir. Damat, bu mendilleri yakın arkadaşlarına dağıtır. Böylece evliliğe ilk adım atılmış olur.
ÇAR ÇARMAĞI:
Nişanlılıkla düğün arasında tespit edilen bir günde oğlan evinden kız evine bir bohça gönderilir. Bir siniye konulmuş bohçanın içerisinde ayna, tarak, kemer,toka, incik boncuk, zamanın makyaj malzemeleri bulunur. Bohçanın içinde kız tarafında bulunan tüm çocuklara yetecek kadar hediye vardır."Çar Çarmağı" adı verilen bu bohçayı getiren kişiye kız evince bahşiş verilir. Bu nedenle "Çar Çarmağı" nı götürecek kişi oğlan tarafından, bu bahşişe ihtiyacı olanlar arasından seçilir. Birkaç gün sonra aynı şekilde çakı, tarak, ayna, kemer, çakmak v. s. den oluşan bir bohça da kız tarafından oğlan tarafına götürülür.
Bugün bu hediyeleşme bize çok basit gelebilir; ama 40-50 yıl öncesini düşündüğümüz de bunların önemini daha iyi anlayabiliriz. Bu adet günümüzde artık uygulanmamaktadır.
DÜĞÜN HAZIRLIĞI Ve KINA GECESİ:
Gelin, pazar günü çıkacaksa, perşembe günü akşamı düğün başlar. Hem oğlan evinde hem de kız evinde kadınlar toplanarak, eğlenirler. Kadınlardan sesi güzel olup, ağzı iyi laf yapanı, tef çalarak türküler söyler, kızlar da ikili gruplar halinde çıkıp oynarlar. Oynamak için nazlananlar olsa da biraz ısrar edilince, hemen meydana çıkar, meydanı boş bırakmazlar.Gelin görümce, iki elti, iki kardeş...v.s. oyuna kaldırılırlar. Düğün bu şekilde üç gün devam eder.
Cuma günü gelinin başına kına yakmak üzere kız evinde toplanılır. Bir taraftan kına suyla karıştırılarak, yakılacak kıvama getirilirken diğer taraftan da gelin hanım kına yakılmaya hazırlanır.Kadmlar hep birlikte, ilahi makamında;
Baban Bursa'ya vardı mı,
Bursa'dan kına aldı mı ?
Çeyizin tamam oldu mu ?
Nenni al gelinim neni
Sen bu evlere gelmezsin,
Gelip de karar almazsın,
Eski tadını bulmazsın.
Nenni al gelinim nenni.
Evlerinin önü fırın,
Kızlar gelir sürüm sürüm,
Al çarı başına bürün,
Nenni al gelinim nenni.
diye söyleyerek gelinin başına kına yakılır. Kına yakma işlemi tamamlandıktan sonra, oyunlara devam edilir.
GELİN HAMAMI:
Cumartesi sabahı gelin hamamına gidilir, gelinin kınası yıkanır.
GÜYEĞÜ(GÜVEY) HAMAMI:
Aynı saatlerde erkekler de güvey hamamına giderler. Hamamdan sonra uygun bir yerde çay ve pideden oluşan kahvaltı yapılır. Damat eve gelir ve kız evinden gelen damatlıklarını giyer.
Damadın arkadaşlarından en son evlenen, "damadın hocası" olur. Hoca düğün süresince damadın yanından ayrılmaz, nereye gitse birlikte giderler, nerede nasıl davranacağını anlatır, damadı yalnız bırakmaz.
GELİNİN ELİNE KINA YAKILMASI:
Aynı gün ikindiden sonra, kız evinde toplanılır. Gelinin eline kına yakılır. İlahiler söylenir, takılar takılır. Takı takılırken kadınlardan biri kimden ne takıldığını, herkesin duyacağı şekilde söyler. Takılar bilezik, gremse, çeyrek altın ve ev eşyası şeklinde olur. Kimin ne taktığı mutlaka takip edilir, kayıt altına alınır.Yeri ve zamanı gelince borçlar ödenir. Şimdilerde takı takma işlemi salonda yapılmaktadır.
GELİN ALMA:
Düğün günü öğle namazından sonra "gelin alma" ya gidilir.Gelin arabası süslenir.Oğlan evinin önünde toplanan arabalara 1,5-2 m. uzunluğunda basma takılır. Gelin arabasının takısı biraz torpilli olur. Damadın babası gelin arabasının önüne oturur. Cebinde içine para konulmuş zarflar vardır. Zarfların içine zamanın en küçük kağıt parası konur. Ailenin durumuna göre daha fazlası konulabildiği gibi, zarfların bir kısmı da boş olabilir. Arabaların komaları çalınarak, gelin arabası önde, konvoy halinde kız evine gidilir. Herkes arabalardan iner. Kadınlar düğün evine girerler, erkekler de bahçede beklerler. Bu bekleyiş gelin alıcıya biraz zor gelir; ama "kız evi naz evi" olduğundan gelinin çıkışı biraz ağırdan alınır. Gelinin yakınlarından küçük bir çocuğa gelinin kuşağı bağlattırılır. Çocuk "kuşak ermiyor" diye bağırır. Damattan bahşişini alır ve kuşak bağlanır. Aynı şekilde bir başka çocuk çeyiz sandığının üzerine oturur.O da bahşişini almayınca sandığın üzerinden kalkmaz. Nihayet gelin hanım kapıda görünür, damat beyin kolunda gelin arabasına kadar yürürler. Hoca efendinin duasından sonra alkışlarla arabaya binerler. Bu arada arabalara birer basma da kız evinden takılmıştır. Komalar çalmaya başlar.Büyük bir telaş içerisinde arabalara binilir.Düğün konvoyu her zaman ki güzergahından geçerek oğlan evine gelir.Güzergah hiç değişmez.Çarşıdan geçilir, benzinliğin önünden u dönüşü yapılıp oğlan evine gelinir.Yolda gelin arabasının önü çocuklar tarafından kesilir.Damadın babası cebindeki zarfları çocuklara dağıtır.Eve gelinir.Gelin, arabadan iner, hoca dua eder, alkışlarla gelin avluya girer. Bu arada damadın babası cebindeki bozuk paraları çocukların üzerine atar. Çocuklar daha çok para kapabilmek için birbirleriyle yarışırlar. Gelin, eve girerken avluda bir kova suya tekme attırılır. Buğday ölçmek için kullandığımız "hak"ın üzerine oturtulur. Gelinin başından aşağı bir avuç buğday serpilir. Bir direğin önüne dikilir ve başı hizasından ağaca çivi çakılır. Eve girince doğruca mutfağa götürülür, bal ve yağ gibi geçinsinler diye bal ve yağ yedirilir. Gelin yatak odasına girince, yatağının üzerinde erkek çocuğu yuvarlandırılır.
Gelin eve girerken, gelin alıcı da avluda kurulan sofralarda, keşkek, pilav, nohut ve helvadan oluşan yemeği kaşıklamaktadır. Yemekler yenildikten sonra düğün sahibine hayırlı olsun denir, gidilir.
GÜYEGÜ KOYMA:
Yatsı namazından sonra hoca efendi ve cemaatle birlikte tekbirlerle damat eve götürülür. Damadın sırtına kırmızı bir cüppe örtülür."Al güyeğü ol" tabirinin kullanılması bundandır. Damadın hocası ve yakın arkadaşları koluna girerler.Bu arada damadın arkadaşları damadın sırtına yumruk vurmak için birbirleriyle yarışırlar. Arkasından bir grup genç de damadı korumaya çalışır. Bu arada sürekli tekbir getirilir. Avlu kapısından içeri girilir, hoca duayı yapar, damat hocanın ve babasının elini öper, koşarak eve girer. Damat koşarken arkasından yumurta atılır. Evden bir sini leblebi, şeker, lokum getirilir. Orada bulunanlara dağıtılır. Hoca efendiye de bir havlu sarılıp verilir. Kalabalık dağılmaya başladığı sırada damadın arkadaşları evin kiremitlerine, odanın camına adet yerini bulsun diye taş atarlar.
Darısı bekarların başına.
GELİN GÖSTERME:
Düğün bittikten sonra sıra gelin hanımın eşinin akrabaları ile tanışmasına gelmiştir. İlk önce ailenin büyüklerinden başlamak üzere bütün akrabalar ziyaret edilir. Ziyaretler genellikle akşam yapılır ve yemekli olur. İki, üç sofralık davetli vardır. Yemekten sonra gelin hanım,orada bulunanların ellerini öper.
Her gidilen eve "dürü" götürülür. Dürü; bir bohçanın içerisine konulan gömlek, atlet,çorap, top (Kargı Bezi), kağıt içi yazma v.s. den oluşur. Durunun azlığı veya çokluğu takılan takıyla doğru orantılıdır. Aile fertlerinin hemen hepsine yetecek kadar eşya bulunur.
Yakın akrabalara gelin gösterme tamamlandıktan sonra komşulara, düğünde altın takan tanıdıklara gidilir.Her gidilen yere az çok mutlaka dürü götürülür.
Gelin gösterme işi düğünden sonra bir yıl içerisinde tamamlanır. Çeşitli nedenlerle gelin göstermeye gidilemeyenlerin dürüleri bir şekilde kendilerine ulaştırılır.
EVLİLEME:
Evlileme, damadın gelin hanımın ailesiyle tanışma merasimidir. Düğünden bir hafta sonra yapılır, olağanüstü durumlarda tarih öne veya sonraya alınabilir. Oğlan tarafı yakın akrabaları ile birlikte kız evine akşam yemeğine gider. Kız tarafından da davetliler vardır. Sofralar kurulur, herkes sofraya oturur. Damat, kayınpederinin vereceği "söyletmelik"i almadan konuşmaz ve sofraya oturmaz. Söyletmelik; kayınpederin damadına vereceği saat, radyo v.s. türünden bir hediyedir. Bu köylerde filanca yerdeki tarla veya ahırdaki dana şeklinde de olabilir.
Damat, söyletmeliğini aldıktan sonra sofraya oturur ve hep birlikte yemek yenilir. Yemekten sonra damat önce büyüklerden başlamak üzere orada bulunanların ellerini öper.
KÖY DÜĞÜNLERİ:
Her köyde düğün adetleri farklı farklıdır. Ama hepsinin bir ortak özelliği vardır. Hemen hemen bütün köy düğünlerinde davul zurna çalınır. Düğünden birkaç gün önce komşu köylere "okuyuntu" gönderilir.Düğüne gelen davetliler köyün girişinde davul zurna ile karşılanır. Davulcu eşliğinde köy meydanına gelirler. Davulcular için yere para atılır. Davulcularda bunu ağızlarıyla yerden alırlar ve kendilerine has gösterilerini yaparlar.
Köy düğünlerinde güreş yapılır. Güreşler karakucak şeklinde olur. Komşu köylerin pehlivanları ile kıran kırana güreşler olur. Güreşlerde düğün sahibinin belirlediği ödüller verilir. Dünya ve Olimpiyat şampiyonu Tevfık KIŞ' lar, Nazmi AVLUC A' lar bu meydanlarda yetişmişler ve daha niceleri de yetişecektir.
Gelin çıkmadan bir gün önce, gece köyün meydanına ateş yakılır, ateşin etrafında halka olunur ve simsim oynanır. Simsim oyunu sırasında davul zurna sürekli çalar, oyuncular birer birer çıkıp ateşin etrafında oynarlar. Oynarken sol el arkada, sağ el havada sallanır, etraf kolaçan edilir. Bir başka oyuncu nara atarak oyun alanına girer, oynayan kişinin sırtına yumruk vurmaya çalışır o da kaçarak halkadaki yerini alır. Oyun bu şekilde devam eder.
Aynı gece "kelle güreşleri" yapılır. Güreşlerin ödülü bir sığır kellesidir. Onun için kelle güreşi diye adlandırılır. Kelle güreşleri köyden birinin ortaya çıkıp meydan okumasıyla başlar. Rakip olarak komşu köylerden bir pehlivan çıkar. Güreş, güreşçilerden biri yenilene kadar sürer, yenilen pehlivanın yerine onun köyünden bir başka pehlivan çıkar. Bir kişi üst üste üç kişiyi yenerse kelle güreşlerini kazanır. Kelle güreşleri küçük boylardan başlar, yüksele yüksele gider. Köyler en iyi pehlivanlarını en sona saklarlar. Ancak o yörenin baş pehlivanı kelle güreşlerine çıkmaz. Bilhassa Gökçedoğan (Tekkesin), Maksutlu, Göl ve Osmancık'ın İnal köyleri arasındaki rekabet meşhurdur.
Gelin çıktığı gün "güyeğü giydirme" merasimi yapılır. Köy meydanına bir çul serilir. Güyeğü ve sağdıç yan yana otururlar. Sağdıç damadın akrabalarından 8-10 yaşlarında bir erkek çocuğudur. İlahilerle damatlıklar giydirilir. Giyinme işlemi tamamlandıktan sonra takı takma merasimi başlar. Damadın babasından başlamak üzere bütün davetliler damada takılarını takarlar. Ağzı laf yapan gür sesli biri ortaya çıkar ve kimin ne taktığını yüksek sesle ilan eder. Bu arada sağdıca da bahşiş verilir.
Takı takma işleminden sonra tüfek atışları yapılır. Önceden belirlenen bir yere bir balon asılır. Balonu vuran kişi, ödül olarak ortaya konan horozu alır.
Gelin alma, güyeğü koyma işleri bilinen şekilde yapılır. Düğün günü davetlilere yemek verilir. Gelin getirildikten sonra davetliler, düğün sahibine hayırlı olsun dileklerini sunar ve giderler.
BEBEK GÖRME:
Yeni evli çiftin en büyük emeli çocuk sahibi olmaktır. Çocuk evin mutluluk kaynağıdır.
Düğün olduktan 3-5 ay sonra gözler gelin hanımdadır. Öncelikle kaynana,babaanne, anneanne, komşu kadınlar gelini rahat bırakmazlar."Yolcu"olup olmadığını sık sık sorarlar. Yoksa ev halkında bir tedirginlik başlar. Süre uzadıkça tedirginlik artar.
Ve bir gün gelin hanım müjdeli haberi verir. Hamiledir artık .Ev halkının geline olan tavır ve davranışları bile değişmiştir.Yüzler güler.Tedirginlikten eser kalmamıştır.Kısa zamanda , akrabalar, konu komşu herkes duyar. En çok rahatlayan gelin hanım olmuştur. Kaynananın, mahallenin kadınlarının manalı bakışlarından kurtulmuştur. Artık gelin hanım el üstünde tutulmaktadır.Tabiri caizse eli sıcak sudan soğuk suya değmez."Aşerme" döneminde bir dediği iki edilmez. Ne isterse alınır. Eskiden istenilenleri bulmak çok zor olurdu. Mesela zemheride karpuz, ağustosta nar, nereden bulursan bul. Şimdi öyle değil. Dört mevsim aradığını bulmak mümkün.
Bebeğin doğum günü yaklaştıkça, her iki ailede de heyecan artar. Hummalı bir hazırlık başlar. Bebeğin akla gelen bütün ihtiyaçları karşılanır. Bebek deyince akla gelen beşik, kız tarafınca alınır. Adet böyledir.
Beklenen gün gelmiş, doğum gerçekleşmiştir. Kısa zamanda bütün akrabalara, komşulara duyurulur. Bir bayram havası eser her iki ailede de. Hele bir de çocuk erkekse... değme keyfîne. Nedense herkes öncelikle erkek çocuk ister. Oysa kız çocukları biraz daha vefalı oluyor herhalde.
Yakın arkadaşları genç babaya "ne zaman kutlama yapacağız" diye takılırlar. Eskiden bir sandık lokum alınır, hep birlikte yenirdi. Şimdi kutlama şekilleri de değişti.
Bebeğin kırkı çıkana kadar gelin hanım pek evden dışarı çıkmaz. Annesine, komşulara gittiği zamanlarda, bebeğin kundağına bir parça ekmek azık konur. Gittiği yerden dönerken o azık orada bırakılır, aynı şekilde başka bir azık konur. Neden böyle yapıldığını pek bilen yoktur. 40 gün boyunca azık taşıma işi devam eder. Şimdilerde bu adet pek uygulanmıyor. Bebeğin kırkı çıkınca gelin hanım kırklanır.
Artık "bebek görme" gününü belirleme zamanı gelmiştir. Her iki aile birlikte bebek görme gününün yapılacağı günü kararlaştırırlar. Bu gün ilk altı ay içerisinde bir gün olabilir.
Bebek görme günü bütün akrabalara, komşulara duyurulur. O gün yaklaştıkça evlerde yemek hazırlıkları yapılır. Börekler, baklavalar açılır, dolmalar durulur.
Bebek görme gününe sadece kadınlar iştirak ederler. Herkes hediyesiyle birlikte gelir. Yakın akrabalar altın takarlar, güçlerinin yettiğince.
Yenilir, içilir, takılar takılır. Bebeğin 5-6 yıllık giyecek ihtiyacı karşılanmıştır; ancak unutulmaması gereken bir nokta vardır ki getirilen bütün hediyelerin ödünç olduğudur. Her iki aile de kimden hangi hediyenin geldiğini takip etmek zorundadır. Altın takanlara mutlaka altın takılır. Diğerlerini de getirdiği hediyenin eşdeğerinde başka bir hediye götürülür.
Bebek görme, yalnızca ilk çocuklar için yapılır, kız olsun, erkek olsun. Diğer çocuklara yapılmaz.
ANNELER GÜNÜ:
Bütün dünyada mayıs ayının ikinci Pazar günü kutlanılan "Anneler Günü" nden bahsetmiyorum. Bu Kargı'mıza has bir Anneler Günü. Kargı'nın da Anneler Günü mü olurmuş demeyin. Bal gibi oluyor ve yıllardır uygulanıyor. Belki yıllarca da uygulanacak.
Kargı'da her cuma "Anneler Günü" dür. Bütün gelinler cuma günleri annelerini ziyaret ederler. Tabii ki damatlar da kaynanalarını. Erkekler açısından bakıldığında kaynanalar günü de denilebilir.
Cuma sabahı gelin hanım, her sabahkinden biraz daha erken kalkar, ev işlerini çabucak görür, bohçasını hazırlar, çocuğunu giydirir, annesinin evinin yolunu tutar. Çoğu zaman kaynanasından izin almaya bile gerek görmez.Onun en tabi hakkıdır cuma günleri annesine gitmek.
O gün akşama kadar annesiyle birliktedir.Gerekiyorsa annesinin haftalık işlerini görür. Akşama her zamankinden farklı yemekler hazırlanır. Ne de olsa damat gelecektir. Eskiden kaynanasına gelen damatlara "yumurta yemeye mi geldin?" diye takılırlardı. Şimdi yumurtaya pek rağbet yok.
Evin tek damadıysan bu bakım yıllarca sürer. Damatlar çoğaldıkça eskilerin pabucu dama atılır. Her zaman olduğu gibi rağbet yeniyedir.
Bu adet yıllarca devam etmiş inşallah yıllarca da devam eder. Peygamberimiz bir Hadis-i Şeriflerinde "Kadınlarınızın haftada bir gün ailelerini ziyaret etmelerine müsaade ediniz " buyurmaktadır
DİŞ ÇÖREĞİ:
Bebek büyüyüp ilk dişi çıkınca, genç anne yakın arkadaşlarını, üç beş komşuyu çaya davet ederek "diş çöreği" pişireceğini söyler.
Akşamdan hamur mayalanır. Çörekler küçük parçalar halinde tepsiye dizilir. Bir parçasının içerisine boncuk konulur, boncuğun hangi çörekte olduğunu kimse bilmez. Çay saati gelince çörekler tepsilere konulup misafirlere ikram edilir. Boncuk kimin çöreğinden çıkarsa o kişi bebeğe bir hediye almak zorundadır.
İnsanlar bir araya gelebilmek için ne güzel sebepler buluyorlar.
EV GÖRME:
"Ahirette iman, dünyada mekan" demişler, atalarımız. Evlenip çoluk çocuğa karışan gençlerimizin en büyük hayali bir ev sahibi olmaktır. Bu da zaman ve para işidir. Kolay yapılmaz.Yeni ev yaptıranlara, eve taşındıkları ilk günler içerisinde "gülü güle oturun" a gidilir. Buna "ev görme" denir. Akrabalar, komşular, uzak yakın tanıdıklar bütçe imkanları nispetinde bir hediye ile "ev görme" ye gelirler. Gelmeden önce haber verilir. Ev sahibi de buna göre hazırlık yapar.Yemek ve çay ikram edilir.Yeni eve taşınanlar, şükrün ifadesi olarak mevlid okutur ve yemek verirler.
HATİM:
İlkokul çağındaki kız erkek bütün çocuklar, yaz tatillerinde mahalle camilerinde Kur'an-ı Kerim ve dini bilgiler öğrenmeye gönderilirler. Kur'an okumayı öğrenip hatim indirenler için evde hatim duası yapılır. Hatim duasına yakın akrabalar ve komşular gelirler. Mevlid okunur. Gelenlere yemek ikram edilir. Duadan sonra çocuk önce hocadan başlamak üzere herkesin elini öper. Çocuğa para ve çeşitli hediyeler verilir. Hocaya da gömlek, havlu türünden bir hediye verilir
AİLE HAYATI:
İlçemizde aileler genellikle iki çocukludur. Hedef, bir erkek bir de kız çocuğudur. Fazlası pek düşünülmez. Devletimizin milyarca lira harcayarak uygulamak istediği doğum kontrolü, ilçemizde yıllardır uygulanmaktadır. Halk arasında çocuk sayısının sınırlandırılmasıyla ilgili bir söylem vardır; "Biri az, ikisi karar, üçü zarar" denilmektedir. İki kız çocuktan sonra erkek çocuk istenmesi ya da iki erkek çocuktan sonra kız çocuk istenmesi nedeniyle üç çocuklu ailelere rastlanmaktadır. Dört veya beş çocuklu aileler varsa mutlaka başka yerlerden gelip ilçe merkezine yerleşmişlerdir. Bu nedenle nüfus artış hızımız ülke genelinin çok altındadır.
Aileler genelde çekirdek aile şeklindedir. Yeni evlenen çift hemen yuvadan uçar. Gençler mecbur kalmadıkça baba evinde kalmazlar. Hele bir de çoluk çocuğunu geçindirecek kadar işleri varsa değme keyfine... Son yıllarda yeni evlenenler ayrı bir eve yerleştirilmektedir. Onun için gelinler kaynana kahrını fazla çekmezler. Böyle giderse kaynanalık da tarihe karışacaktır.
MÜBAREK GÜN VE GECELER: RAMAZAN:
Ramazan ayma günler öncesinden hazırlıklar yapılır. Şehrin muhtelif yerlerine mahyalar asılır. Evlerin genel temizliği, ramazan alışverişleri yapılır. Ramazan boyunca kandiller yanar. İftar ve sahurda ramazan topu atılır.Sahurda genellikle pilav pişirilir. Çoluk çocuk herkes sahura kalkar. Çocukları oruca alıştırmak için öğleye kadar oruç tutmaları teşvik edilir. Bu oruca "tekne orucu" denir. Tekne orucunu tutan çocuk bunu dedesine satar, ondan bahşiş alır.Ramazanın sonuna doğru bayram hazırlıkları başlar.Çocuklara bayramlıklar alınır.
ARİFE GÜNÜ:
Arife günü sabah namazından sonra mezarlık ziyaretine gidilir. Mezarların genel bakımı yapılır, mezarlıkta bulunan ağaçlar ve mezarların üzerindeki çiçekler sulanır. Mezarların kenarına bir avuç pirinç veya kırık serpilir. Önce aile büyüklerinin mezarlarından başlamak üzere, akraba, eş, dost mezarları ve son olarak da Mihri Hatun Türbesi ziyaret edilir, Yasin-i Şerif okunur.Genellikle sabah erken saatlerde erkekler, öğleden sonra da kadınlar mezarlık ziyaretine giderler. Mezarlık ziyareti akşama kadar sürer.
Arife günü ikindi namazından sonra Mihri Hatun Camii'nde, yatsı namazından sonra da İmambey Camii'nde Sakal-ı Şerif ziyareti yapılır.
RAMAZAN BAYRAMI:
Çocuklar bayram gününü dört gözle beklerler. Bayramlıklar yatağın baş ucuna konur. Bayram sabahı erkenden bayram namazına gidilir. Namazdan sonra mahalle camilerinde, havanın durumuna göre caminin içinde veya bahçesinde bayramlaşma yapılır. Bayramlaşma hocanın duasıyla sona erer. Eve geldikten sonra çoluk çocuk kaldırılır, bayramlıklar giyilir ve hep birlikte ailenin en büyüğünün evinde toplanılır.Yemekten sonra büyüklerin elleri öpülür, çocuklara bayram harçlığı verilir. Bayram süresince akraba, konu komşu ziyaret edilerek büyüklerin elleri öpülür. Çocuklar para ve şeker verilerek sevindirilirler. Bayram günlerinde özel yemekler pişirilir, gelenlere baklava ikram edilir,
Resmi bayramlaşma ilçe müftülüğünde ve belediyede yapılır. Esnaf dükkanları ziyaret edilir. Hemen hemen herkes birbiriyle bayramlaşır. Bayramlaşmaya gelenlere şeker, kolonya ve çay ikram edilir. Bayram ziyaretleri bayram süresince devam eder.
KURBAN BAYRAMI:
Kurban Bayramı arifesinde de ramazanda olduğu gibi mezarlık ve Sakal-ı Şerif ziyareti yapılır. Bu defa her evde kurbanlık alma telaşı başlar. Kurbanlık olarak alman küçükbaş hayvanlara arife günü akşamı kına yakılır. Aynı kınadan kızlar da ellerine yakarlar. Ramazan bayramında olduğu gibi erkenden yatılır, bayram namazına gidilir, mahalle camilerindeki bayramlaşmadan sonra eve gelinir.
Kurban kesilirken gözleri bağlanır, tekbirlerle kesilecek yere getirilir, çocuklar oradan uzaklaştırılır. Kurban kesilir, yemekler yenir, fakirlere verilmek üzere ayrılan paylar dağıtılır. Halk arasında bir tabir vardır,"Hak için kurban, küp için kıyma" diye. Kurban etinden yeterli payı dağıtmayanlar için kullanılır.
Bayramlaşma belediye, müftülük ve esnaf ziyaretleri ile devam eder. İşlerin yoğunluğu nedeniyle kurban bayramına katılım ramazan bayramına oranla düşük olur.
Akraba ziyaretleri tamamlanır, uzaktaki akrabaların bayramları telefonla aranarak kutlanır.
Eskiden ramazan ve kurban bayramı günlerinde birdir bir, a gizim, tura oyunları oynanır, çıngırşağa binilirdi. Bu oyunlar "unutulan adetlerimiz" bölümünde anlatılmıştır.
İLK NAMAZ:
Regaip Kandilinin kutlanacağı gün "ilk namaz " günüdür. Bu gün ikindiden sonra evlerde pilav pişirilir, komşulara ve yakın akrabalara dağıtılır. Halk arasında "aş bayramı" olarak da adlandırılır. Son yıllar pilavın yanı sıra başka yemek ve tatlılar da yapılmaktadır. Fırınlarda özel olarak pişirilen küçük ekmekler alınır. Akşama doğru yemekler dağıtılmaya başlanır. Gelinler, kızlar, sinilerin üzerine konmuş tabak tabak yemekleri komşu ve akrabalara dağıtırlar. Getirilen tabak boş verilmez, mutlaka içerisine başka bir yemek konularak geri verilir. Ayrılırken "kandiliniz mübarek olsun" denilir.
AŞURE GÜNÜ:
Muharrem ayının 10. günü aşure günü olarak kutlanır. Aşure pişirilip konu komşuya dağıtılır. Eve bolluk ve bereket getirmesi düşüncesiyle aşure günü bulgur, pirinç, mercimek vs. gibi yiyecekler alınır. Aşure gününden bir gün önce başlama üzere üç gün oruç tutulur. Unutulmak üzere olan bir adettir.
KANDİL GECELERİ:
Mevlid, Regaip, Berat, Miraç ve Kadir geceleri yüzyıllardır kutlanılan mübarek gecelerimizdir. Bu gecelerde camilerde mevlidler okunur, teşbih namazları kılınır, dualar edilir, yakınların kandilleri tebrik edilir. Eskiden bu gecelerde, akşam ile yatsı namazı arası çocuklar sokağa çıkar ve "Alahu, Mevlam hu, bu gece kadir gecesi" veya "berat gecesi" şeklinde bağırarak mahalleyi dolaşırlardı. Zamanla bu adet unutuldu.
ASKERE UĞURLAMA
Askere gidecek olan gençler celp kağıtları çıktıktan ve kendilerine ulaştıktan sonra akrabaları ve arkadaşları tarafından yemeğe çağrılırlar. Arkadaşlarıyla beraber gezip eğlenerek hoşça vakit geçirirler. Son hafta devre arkadaşlarıyla birlikte konvoy düzenleyip, ellerinde bayraklarla şehir içinde tur atarlar.
Tur esnasında halkı selamlar, halk da onlara sevgi gösterisinde bulunur."En büyük asker, bizim asker" sloganı sürekli tekrar edilir .Gidecekleri gün yakınları ve tanıdıklarını gezerek vedalaşır. Aileleri ve yakınları uğurlamak için otobüslerin yanma gelirler. "Hayırlı teskereler" dileğiyle uğurlanırlar.
Köylerde uğurlama işlemi daha görkemli bir şekilde yapılır. Köylüler köy meydanında toplanırlar. Askere gidecek delikanlılar sıra ile herkesle vedalaşırlar. Köy meydanı ana baba gününe döner. Davul zurna sesleri, asker yakınlarının hıçkırıkları birbirine karışır. Askere giden gençlere azdan çoktan mutlaka harçlık verilir. Davul zurna eşliğinde köyün çıkışma kadar uğurlanır. Arkalarından birer kova su dökülür.
CENAZE ADETLERİ
Ölen kişinin orada bulunanlar tarafından elbiseleri çıkarılır, çenesi bağlanır, gözleri yumulur, ayak baş parmakları birbirine bağlanır. Sağlık ocağına haber verilip ölüm raporu hazırlattırılır. Kısa künyesi yazılıp cami imamlarına bildirilerek salası verilir. Sala verilirken cenaze yıkama işlemleri de başlar. Yıkama işlerine orada bulunan vatandaşlar yardımcı olurlar. Saladan sonra ölen kişinin kim olduğu ilan edilir. Sala verildiğini duyan vatandaşlar, kimin öldüğünü öğrenmek için merakla dinlerler. Cenaze yakınları, cenazenin çıktığı eve giderler. Görevlilerce yıkanıp kefenlenen cenaze omuzlarda Mihri Hatun Camii'ne getirilir. Cenaze namazı kılınır, helallik dilenir, mezarlığa götürülür. Defin işlemi yapılırken Yasin-i Şerif okunur. Duadan sonra orada bulunanlar cenaze yakınlarına taziyede bulunurlar. Son olarak imam efendi "talkın" verir. Talkın verilirken ölen kişiye annesinin adı ile hitap edilir.
Son yıllarda getirilen bir uygulama ile ezan ve sala sadece Mihri Hatun Camii'nde okunmakta, cenaze, cenaze yıkama aracında yıkanmakta, taşıma işi de cenaze arabasıyla yapılmaktadır.
|